Peygamber Efendimiz (sav)’ın dedesi Abdü’l-Muttalib, bir gün Harem-i Şerif ’te uyurken bir rüya görüp korku ile uyandı. Kâhinlere gidip rüyasını anlattı. Onlar da, “Senin soyundan bir çocuk doğacak, yer ve gök halkı ona iman edecek.” dediler.
Hassan bin Sabit der ki: “Ben sekiz yaşındaydım, hatırlıyorum ki, bir gün sabahleyin Medine’de bir Yahudi diğer Yahudiye haykırıp, “Bu gece Ahmed’in yıldızı doğdu.” dedi. Hesap ettim, Muhammed (as) ‘ın doğduğu geceye uygun düştü.” Abdü’l-Muttalib bu gibi hayırlı alametleri görüp fevkalade memnun oldu ve, “Bu oğlumun şanı pek büyük olacak.” dedi.
Peygamber Efendimiz (as) ‘ın nübüvvetinden önceki döneme cahiliye dönemi denir. Bu dönemin cahiliye diye adlandırılması o dönemdeki haksızlıklardan kaynaklanır; kız çocuklarının diri diri gömülmesi, içki, kumar, zina ve zulmün hayatı yaşanmaz hale getirmesindendir. İnsanlık bunalıma girdiğinde çıkış yolu aramaya başlar. Bazan toplumu sömürenler, hakikatleri de örtmeye çalışırlar. Her şeye rağmen hakikat arayışı devam eder. Çünkü insanlık ilahi mesajlara aşıktır. Fıtrat, bu aşk yolunun yolcusudur. Hz. Muhammed (as) ‘ın gelişini müjdeleyen bir çok olay olmuştur. Bunlardan en ibret verici olanı Kus bin Saide’nin hutbesidir.
Kus bin Saide İyad kabilesinin büyüklerindendir. Uzun bir ömür sürmüş, söz söylemekte usta bir zattır. Çok yaşlıyken Ukaz panayırında(festival) bir kızıl deve üzerinde meşhur hatiplerin bulunduğu bir sırada çok güzel ve beliğane bir hutbe okumuştu. Bu sırada Peygamberimiz Hz. Muhammed (as) orada bulunuyordu, henüz peygamberlik görevi kendisine verilmemişti. Bu hutbe Arap şairleri arasında çok meşhur olup dillere destan olmuştu.Peygamberimizin gelişini müjdeleyen bu hutbeye bir kulak verelim:
“Ey nas geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız… Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak olur, yağmur yağar, otlar biter, çocuklar doğar, analarının babalarının yerini tutar… Sonra hepsi mahvolup gider. Vak’aların ardı arası kesilmez, birbirini takip eder. Kulak veriniz, dikkat ediniz, gökte haber var, yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü bir sarayın döşemesi, gökyüzü bir tavan, yıldızlar yürür, denizler durur, gelen kalmaz, giden gelmez, acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar, yoksa orada bırakılıp uykuya mı dalıyorlar. Yemin ederim, Allah’ın bir dini var ki, şimdi bulunduğunuz dinden daha sevgilidir ve Allah’ın gelecek bir Peygamberi vardır ki onun gelmesi pek yakındır. Gölgesi başınızın üstüne geldi. Ne mutlu o kimseye ki ona inanacak, o da ona doğru yolu gösterecek. Ne yazık o talihsize ki ona isyan edecek ve karşı gelecek. Yazıklar olsun ömürleri gafletle geçen ümmetlere. Ey Iyad topluluğu, hani babalarınız ve dedeleriniz; hani süslü köşkler ve taştan evler yapan Ad ve Semud kavmi; hani dünya varlığına aldanıp da başında bulunduğu kavmine ‘Ben sizin en büyük Rabbinizim’ diyen Firavun ile Nemrut? Onlar size bakılınca daha zengin ve kuvvetçe sizden fazla değil miydiler? Bu toprak onları değirmeninde öğütüp toz etti, yok etti. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini, yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar gibi etmeyin. Onların yolunda gitmeyin. Her şey geçicidir. Kalan ancak Cenab-ı Hak’tır ki birdir, eşi benzeri yoktur. Tapılacak ancak O’dur. Doğmamış ve doğurmamıştır. Evvel gelip geçenlerden bizim ibret alacağımız şey çoktur. Ölüm ırmağının girecek yerleri var, ama çıkacak yerleri yoktur. Büyük, küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri dönmüyor. İyice inandım ki, herkese olan bana da olacaktır…”
Kus bin Saide, Son Peygamber’in yakında geleceğini anlayıp Suku Ukaz’da böylece herkesin önünde, açıkça söylerken, Hatemü’l Enbiya’nın orada bulunup kendisine bakarak dinlediğini bilmiyordu. Aradan çok geçmeden, Hz. Muhammed’e Peygamberlik geldi. Fakat Kus bin Saide vefat etmiş olduğundan gelip de görüşmek kendisine kısmet olmadı. İyadoğullarının ondan sonraki büyüğü olan Carud adındaki zat da onun gibi, Allah’ın birliğine ve İsa aleyhisselamın dinine inandığı halde, kavminin“Kus bin Saide’nin Suku Ukaz’da deve üstünde: Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak olur, diyerek hutbe okuduğu hatırımdan çıkmaz. Birçok sözler daha söylemişti. Zannetmem ki hepsi hatırlarda kalmış olsun” dedi. Ebu Bekir orada bulunuyordu: “ Ya Resulallah ben de o gün Suku Ukaz’da idim. Kus bin Saide’ni söylediği sözler hatırımdadır” diyerek yukarıdaki yazılı hutbeyi baştan sona okudu.
En güzel örnek Hz. Muhammed (as)’ ın geliş müjdesini de iyi anlamamız gerekir. Hayatımıza huzur gelmesi O’nu adım adım takip etmekle mümkündür. Gençler ve çocuklar ailenin, çevre ve medyadan aldıkları mesajlarla kişilik oluştururlar. Biz farkında olmasak da her haliyle bizim ürünümüz olan gençliği eğitiyoruz. İyi bir gelecek mutluluk veren bir nesil beklentisi için değişime kendimizden başlamalıyız. Peygamberimizin çocukluğunu, gençliğini, yaşlılığını iyi tahlil edip O’nu örnek almalıyız. Özellikle kendimiz ve neslimiz için kişilik kodlarını oluştururken Efendimiz (as)’ın sırasıyla çocuklara, gençlere ve yaşlılara olan tavsiyelerini dikkatle incelemeli, hayatımıza O’nun üsve-i hasene ahlakıyla yön vermeliyiz. Peygamberimizin hayatı ve terbiyesinde yetişen genç sahabilerin hayatı rol model alınmalı. Kendi aile yapımızı Hz. Muhammed (as)’ın ailesini örnek alarak yaparsak yaşadığımız sorunlar kendiliğinden çözülecek, hayatımız gül bahçesine dönecektir.“De ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Al-i İmran 31”
Annesi Enes bin Malik(ra)’ı Peygamberimizin hizmetine vermiştir. 10 yıl Peygamberimizin hizmetinde kaldı. Hz. Enes(ra) diyor ki: 10 yılda bana yaptığım bir işten dolayı “şunu niçin böyle yaptın?” veya yapmadığım bir işten dolayı “niçin yapmadın?” demedi. Sonuç olarak peygamberî metodla hayatımıza yeniden şekil vermeliyiz. Bizim için Allah(cc) kitabı Kur’an-ı Kerim ve Resulullah’ın sünnet-i seniyyesi tek rehberimiz olmalıdır. Hayatımızda karşılaştığımız her güzel haslet bizi Allah ve Resulüne yaklaştırdığı ölçüde değerli olmalıdır.